Eşşeyh Esseyyid Abdurrahman Halis Telabani Hazretleri (K.S.)

Halisa ve Seçkinleri / Eşşeyh Esseyyid Abdurrahman Halis Telabani Hazretleri (K.S.)

Kaynak : Halisa ve Seçkinleri

Yazan   : Mehmet ALBAYRAK

 

          1212 H., 1797 M. tarihinde Irak’a bağlı Kerkük yakınında dünyaya şeref vermişlerdir. Şeyh Abdurrahman’ın dedesi Molla Mahmut esasen Kakosuri zürriyetinden olup Zengine aşiret reislerinden Yusuf Ağa’nın oğluydu. Karadağ Kasabasında doğdu. Bir müddet Zengine bölgesinde Tekye Köyünde yaşadı. Bir aralık da Kerkük’e bağlı Talabani köyünde bulundu. Bu yüzden Talabani lakabıy­la şöhret buldu. Ve bu adı kendisinden sonra gelen nesli soyadı olarak kul­landı. 

*  *  * 

          Molla Mahmut, tahsil yapmış bir insan olması dolayısıyla vaktini her zaman bulunduğu yerlerde talebelere ders vermekle geçirirdi. Bu arada Irak’a gelmiş bulunan Hindistanlı Sofi Şeyh Ahmet Hindi ve iki arkadaşı ile birlikte önce Bağdat’a sonra da Tekye köyüne geldi. Molla Mahmut’a misafir oldu. Ara­larında geçen tartışmalar sonunda Molla Mahmut Şeyh Ahmed’in bilgi seviyesini üstün görerek onu takdir etti. Bir kaç gün evinde ağırladı. Molla Mahmut bu durumu fırsat bilerek ondan yeni bilgiler öğrenmeye çalıştı. Bir ara kendisin­den mesleki icazetname aldı, tarikatına girdi. 

*  *  * 

          Şeyh Ahmed Hindi Lahuri, tarikatını başka ülkelere yaymak üzere Süleymaniye Sancağına bağlı Surdaş Kasabası’na gitti. Orada bilinmeyen bir sebep yüzünden arkadaşları tarafından öldürüldü. Bu haberi duyan Molla Mahmut, doğru Surdaş’a vardı. Orada mürşidi Ahmed Hindi Lahuri’nin türbesini yaptırdı.

          Molla Mahmut, bir müddet o dolaylarda kalarak halkın sevgi ve saygısını kazandı. Nihayet seksenbeş yaşında olduğu halde vefat etti. Kendi vasiyeti üzerine Tekye mezarlığına gömüldü. 

*  *  * 

          Bundan sonra makamına Şeyh Ahmet geçti. Bu zât vaktinin tahsilini yaparak tedris ile meşgul oldu. Hayatının bir kısmını Kerkük’te geçirdi. Aynı şehirde yaşayan Davuda aşireti reislerinden Hasan Bey’in kız kardeşi Şahnaz Hanım’la evlendi. Kendi hemşiresi Altun Hanımı da Mahmut Bey oğlu Hasan Bey’e vererek bu aşiretle yakın münasebet kurdu.

 

          Şeyh Ahmed onbir tane erkek çocuk yetiştirdi. Bunlar Abdulkerim, Abdul­fettah, Muhyiddin, Abdulgaffar, Muhammed Salih, Muhammed Arif, Abdulaziz, Hüseyin, Abdulkadir, Abdurrahman ( Halis ) ve adını bilmediğimiz başka bir oğlu.

 

          Abdurrahman Halis Talabani, Şeyh Ahmet Talabani’nin oğluydu ve ilk tah­silini Kerkük’te yaptıktan sonra Süleymaniyeli meşhur Kara Ahmed Şeyh ile birlikte medrese tahsiline başladı. Daha sonra Bağdat’a giderek tanınmış bilgin Ruji Babani yanında tahsilini bitirerek ilmî icazet aldı. Kerkük’e döndü. Babasının hizmetinde ibadetle meşgul oldu. Abdurrahman, henüz genç yaşında olgun bir tahsil gördü. Ondokuz yaşlarında iken Arapça bir eseri mükemmel olarak Türkçeye çevirdi. Şiirlerinde Halis mahlasını kullandığı halde lâkabı Mefuzubillah’dı.

          Hanefi mezhebine salik olan Halis, ayrıca Kadiri tarikatına mensup Talab­ani Aşiretinin de bir ferdi olarak bu ünvan ile de tanındı. Öte yandan iki meşihat makamına oturmakla da "zülcenahin" ünvanını aldı. 

*  *  * 

          Babasının samimi dostu olan Şeyh Maruf Köse Hz.leri bir defa "Ya Şeyh, Allah (C.C.) bizi bu dünyada evlattan mahrum bıraktığı halde sizlere onbir tane erkek evlat ihsan buyurmuş, zekât şer’an lâzım gelmez mi?" dedi. Şeyh Ahmed bu zâtın ne demek istediğini anladı. Oğlu Abdurrahman’ı onun hizmetine verdi. Şeyh Maruf Köse, vefatının yaklaşması üzerine Şeyhlik hırkasını Şeyh Abdurrahman’a giydirerek postinişinliği kendisine devretti. Bunun üzerine Halis, yeniden babasının yanına döndü. Babasının vefatından sonra babasının da görevini yüklendi. Ve onun makamına oturduğu için zülcenahin ünvanı aldı. Bundan sonra bütün ömrünü Kerkük’te geçirdi. 

*  *  * 

          Abdurrahman Halis Talabani, mensubu bulunduğu Kadiri Tarikatının önderliğini yapmış, temiz kalpli, ince görüşlü muhterem bir zâttı. Şeyhliğin mansıbını derinden kavrayarak, dervişliğin fenâ yoldan sakınmak ve doğru yolu tutmak, olduğunu bildirmekle Müslümanlığın gerçek vasıflarını belirtmiş yüksek bir makamın değerli bir mürşidi sayıldı. O halkın tekkeye bağışladığı nesnel­eri memleket yoksulları arasında pay etti. Devlet tarafından tahsis edilen parayla da aç ve perişan kimseleri bütün gün doyurdu. Kendisinin tam bir kanaat içinde yaşadığı herkesçe bilinmekteydi. Bu sebepten dolayı halkın tekkeye olan bağlılığı sağlam ve kuvvetli idi. Memleketin ileri gelenleri, bu arada büyük idare adamları ve askeri emirler tekkeye devamlı olarak uğrar­lardı. 

*  *  * 

          Şeyh Halis’in taşıdığı üstün vasıflardan biri de meclisine gelen kimsel­erin zenginini yoksulunu bir nazarda görmesidir. Onun müntesipleri meczup insanlar, veliler, paşalar arasında pek çoktu. Sultan Abdulmecit’in haremi Sulta­na Hatun, gördüğü rüyaların tesiri ile Şeyh Abdurrahman’ın müridesi oldu. Ona karşı sevgi ve hürmeti pek büyüktü. Hatta İstanbul müzelerinde saklı bulunan Buhari Şerif kitabına kendi mühürünü basıp başka bazı hediyelerle birlikte Kerkük’e gönderdi. Ayrıca, irade-i seniye ile büyük Şeyh’e yüz kuruş da aylık bağlattı. 

*  *  *

          Tekkede sabah akşam din farkı gözetilmeden birçok muhtaç kimse bulunur­du.

 

          Abdurrahman Halis Talabani Hz.leri Kelime-i Tevhid ile İsmi Celâli kasr etmek suretiyle Kadiri Tarikatında bir yenilik vaaz ettiğinden ismine izafeten ( Halisiye ) şubesini kurmuştur. 

*  *  * 

 

          Abdurrahman Halis Talabani Hz.lerinden Sivas halkı kendilerini ikaz ve irşad maksadıyla yetişmiş bir talebesini göndermesini talep etmişlerdir. Bu talep üzerine Abdurrahman Halis Talabani Hz.leri yetişkin müritlerinden Mor Ali Baba Hz.lerini göndermiştir. Mor Ali Baba Hz.leri Sivas’a gelip bir hamam külhanesine yerleşip ibadetle vaktini geçirmeye başlar. Aradan epey zaman geçtiğinden Sivaslılar Hz. Şeyh’e "Efendim lütfen bir talebenizi gönderin." diye taleplerini yeniden yaparlar. Bunun üzerine Abdurrahman Halis Talabani Hz.leri "Ben adamımı gönderdim, arayıp bulsunlar." diye cevap verir. 

          Sivaslılar bunun üzerine araştırmaya başlarlar, Mor Ali Baba Hz.lerini külhanede tek başına ibadet yaparken bulurlar. Kendisine "Efendim gafletimizi bağışlayın" diyerek özür dilerler. Oradan alıp kendisine tahsis edilen bir yere yerleştirirler. Sivas halkı bu zâttan çok faydalanırlar ve kendisini çok severler. "Efendim sizin isminiz Mor Ali değil de Nur Ali olsun, Baba olsun" derler. 

          Nur Ali Baba Hz.leri yaz gelince Sivaslılar hâsılat için tarlaya ve bahçeye dağılınca, O da şehrin bir kenarına çadır kurup ibadetle vaktini geçirir. Kış gelince de Sivaslıları ve o yöredeki halkı toplayıp ikaz ve irşad görevini sürdürmüştür.

 

          Sivas Vakıflar Şube Müdürlüğünden Mor Ali Baba Hz.leri hakkında az da olsa alınan malumatı aşağıya yazıyoruz:

 

          Halk arasında Mor Ali Baba namıyla maruf olan Mor Ali Baba’nın asıl adı Mehmed b. Ahmed’dir. Aslen Kerkük Türkmenlerinden olan ve Kerkük’e yakın bir kasabada M. 1804 yılında dünyaya gelen bu âlim, şair ve fazıl sahibi insanın la­kabının başındaki ’Mor’ kelimesi Farsçada karınca anlamına gelmektedir. Her halde karınca gibi çalışkanlığına delaleten böyle bir lakapla anılmıştır

 

          Kuvvetli bir mutasavvıf olan Mor Ali Baba Kadiriye Tarikatına mensup olup Kadiriliğin Sivas’taki bânisidir. Mürşidi yine büyük bir mutasavvıf olan Kerküklü ’Şeyh Halis’tir.

 

          Şeyhinin emri ve verdiği görev üzerine Sivas’a gelmiş, önceleri "Şemsi Aziz" dergâhına misafir olmuş, tâkiben Kızılırmak Mahallesinde bu gün kendisi­nin de avlusunda medfun olduğu yerde dergahını Sivas Eşrafından Hammadzade’nin maddi ve manevi desteğiyle kurar. Takiben Hammadzade’nin küçük kızı Minte­ha Hatun ile nikâhlanarak müekked Sivaslı olur.

 

          Sıradan bir kadiri şeyhi olmayan Mor Ali Baba kendisini tamamen tasavvufa ve ilme vermiş bir âlimdir.

 

          Tembih-üs-Sâlikiyn adlı basılmamış el yazması bir eseri bulunmaktadır. Bunda şeyh tasavvufun ve kadiriyye tarikatının esaslarını anlatmaktadır. Bundan başka muhtelif Farsça ve Türkçe şiirleri vardır.

 

          Şiirlerinden örnek:

 

          Sürur-u behçetim gelmez beyana

          Yeniden gelmişim gûya cihana

          Bunun şükründen aczim gerçi zâhir,

          İşim ancak hulûs üzre duadır.

 

          Ziya Paşa merhum ve zamanın valisi Halil Rıfat Paşa ile de yakın dost­luğu ve ünsiyeti olan, Mur Ali Baba, (devletin zamanki büyük maddi sıkıntısına rağmen) Sivas, Kayseri, Tokat, Malatya, Gürün, Divrik ve Zara’ya bağlayan yolların yapılmasından önce "Kepçeli" muhitinde halka çok güzel ve tesirli bir konuşma yapıyor, ilk kazmayı da kendi vurunca halk meccanen parasız pulsuz, ancak şevkle bu bayındırlık hizmetinde çalışmaya başlıyor. Halil Rıfat Pa­şa’nın bu mühim ümran hizmeti de merhum Mur Ali Baba’nın delaletiyle böylece başlamış oluyor.

 

          Şahsiyetiyle Sivas’ın ruhaniyetine ve beşeri hayatına tesir eden bu büyük insan H. 1301 tarihinde bir Cuma günü vefat etmiş ve halen Mor Ali Baba Câmi ve Kuran Kursunun bulunduğu mahalde defnolunmuştur.

 

          Mur Ali Baba Hz.lerinin türbei saadetlerinin resimleri kitabın sonunda bulunmaktadır.

 

*  *  *

 

          Abdurrahman Halis Talabani Hz.leri her yıl mutatıvechiyle hacca giderken Bağdat’a gidip Abdulkadir Geylani Hz.lerinin Türbe-i Saadetini ziyaret eder. Büyük bir kalabalıkla Kadiri usulü zikrullah icra eder. Bağdat’ta bulunan o zamanın bazı alimleri toplanıp bu kalabalığın cehri zikrullah sohbetinin şer-i şerife uygun olmadığı ve yüce evliya Abdulkadir Geylani Hz.lerinin Türbe-i Saadetlerinde bu yapılan zikrul­lahın O’nun ruhu mübarekesini rahatsız ettiği gerekçesiyle, Gavsul Azam Abdul­kadir Geylani Hz.lerinin temiz soyundan gelen ve sevgili torunlarından ve aynı zamanda postnişini bulunan Aliyyül Bağdadi Hz.lerine gelerek Abdurrahman Halis Talabani Hz.lerini kasdederek "Bu adam buraya geliyor, büyük bir kalabalıkla cehri (yüksek sesle) zikrullah yaparak mübarek ceddinin ulvi ruhunu rahatsız ediyor. Buna söyle bir daha böyle bir işe teşebbüs etmesin" derler. Aliyyül Bağdadi Hz.leri onlara hitaben "Bu gece bana müsade edin, gereken cevabı yarın vereyim" der. Onlar da "Peki" deyip giderler. Ertesi gün aynı topluluk Aliyyül Bağdadi Hz.lerine gelerek meseleleri hakkında cevap isterler. Aliyyül Bağdadi Hz.leri o gelen alim topluluğuna cevaben "Ben padişahla vezir arasına giremem" der. O zaman o gelen alimler topluluğu anlarlar ki bu yapılan cehri zikrullah­tan ve sohbetten Gavsül Azam Abdulkadir Geylani Hz.leri memnun ve Abdulkadir Geylani Hz.leri maneviyatın padişahı, Abdurrahman Halis Talabani Hz.leri de onun veziri imiş.

 

*  *  *

 

 

          Abdurrahman Halis Talabani Hz.lerinin bir de "Halisiye Divanı" diye kıymetli bir eseri bulunmaktadır. Bu eserden sadece Sevgili Peygamberimiz üzerine söylenmiş kasidesi ve bir de Gavsul Azam Abdulkadir Geylani üzerine söylediği iki kasidesi mevcut olup aşağıya yazıyoruz.

 

          Abdurrahman Halis Talabani Hz.lerini vesile ederek Cenabı Hak (C.C) Hz.lerine yapılan duanın Cenabı Hak (C.C.) Hz.leri tarafından kabul olunacağı ve geri çevrilmeyeceği herkesçe bilinip söylenmektedir.

 

          Dünyadan (1275 H) 1858 M. tarihinde ayrılmıştır. Türbe-i Saadetleri Kerkük’ün Tekke Önü mahallesinde Talabani Külliyesinde bulunmaktadır. 1977 senesinde sevgili Şeyhimiz Hayri Baba Hz.leriyle mübarek Türbe-i Saadetlerini ziyaret etmek nasip oldu. Temiz soyundan gelen Aliyül Talabani isminde bir zât bizi karşılayıp bu yüksek evliya ve gönüller Sultanı Ziyaeddin Abdurrahman Halis Talabani hakkında izahatta bulundu. Hayri Baba Hz.leri bu zâta "Sizde seyyitlik var mı?" diye sordu. O da "Evet" diye cevap verdi.

 

          Cenabı Hak bu kol pirimiz olan Abdurrahman Halis Talabani Hz.lerinin indi ilahiyesinde olan makamını her an yüceltip himmet dua ve teveccühlerini bizimle kılsın, amin, amin. Bi Hakkı ve bi hürmeti Ta Ha ve Yasin.

 

          Nigara milki cismim kenzi aşkın için harap ettim

          Anı canım yerine kalpden naip menabettim

          Deruni sinemi pak eyledim ağyarın nakşinden

          Gönül kaşanesin aşkı ruhun için mestetabettim

 

          Beyabani talepte pertevi hüsnün şuaından

          Tenim baştan başa Cevvaleyi mevci serabettim

          Beni ol zümreyi mestanede mecbur tut zahit 

          Ki ben meyhanede piri mugane intisabettim

 

          Cihanın gülşenine gelmemiş hüsnün gibi bir gül

          Anın için alem içre aşkı hüsnün intihabettim.

          Cenabı sekfi gerdune erişse himmetim nola

          Ki ömrüm Sarfı rahi bir şehi Ali cenabettim

 

          Medaris içre Halis görmedim ben aşkı sevdasın

          Anın için ilmimi meyhane rehni şerabettim.

 

          ("Mugane"den kasıt Pirimiz Gavsul Azam Abdulkadir Geylani Hz.leridir.)

 

 

                                                *  *  *

 

         

          Şahi iklimi velayettir guruhu kadiri

          Rahi aşka Zülkeramettir guruhu kadiri

 

          Cümle erbabı tarikatı bülbülü şuradedir

          Anlara bağı letafettir guruhu kadiri

 

          Damenin tutmuş bunlar Sultan Abdulkadirin

          Mazhari Lütfi Hidayettir guruhu kadiri

 

          Gavsi Muhyiddin ihya eylemiş dini Nebi

          Revne-i Dini risalettir guruhu kadiri

 

          Küntü Kenzim kapısını menarif miftahiyle

          Fetheden Şahi Vilayettir guruhu kadiri

 

          Dahil ol varol guruha bitemmül Halisa

          Sahibi emrü ve emanettir guruhu kadiri